En son yazı yazabildiğimde sayın hocamıza, yıprandığını ve
kulübede kendisine yardım edecek iyi bir Trabzonspor’lu teknik adama ihtiyac
duyduğunu hatırlatmıştım. Bu pozisyon
içinde daha önce çalışmış olduğu “Trabzonspor’a katkıyı kariyerinden önemli” tutan
Ünal Karaman’ın en iyi seçim olduğunu naçizane hatırlatmıştık. Sağolsun her zamanki gibi artısını eksisini
tartıp kararından dönerek Ünal hocayı tekrar yuvasına getirdi Şenol Güneş
hocamız. Bu olumlu birliktelik için
ikisine de teşekkürler.
Şenol Güneş, gurur yapmayıp Ünal hocayı kucaklamasından,
Ünal hocayı da kariyerinin tehlikeye girmesi ihtimalini gorardı etmesinden
dolayı teşekkürü hak ediyorlar. Bu ikili hem milli takımda hemde Trabzonspor’da
çok başarılar elde etmişti. Bu
başarıların devamı için her ikiside fedakarlık yapmak zorunda kaldılar. Mevzu
Trabzonspor olunca ikisi de kendi kişisel çıkarlarını çöpe atabilecek insanlar
olduklarından bu birliktelik beni bir gram şaşırtmadı. Ünal hocamızın takıma çok katkı yapacağına
çok inanıyorum. Ayrıca Şenol Güneş’in günlük işlerinin azaltılmasına katkı
verip onun takımın uzun vadeli planlarına yoğunlaşmasını sağlayacağından bu bir
anlamda Trabzonspor’un ilk ara dönem transferidir.
Evine hoşgeldin Kara Boğa. “Bizi bir kupa şampiyon yapmayacaktır, biz alnımızın akı ve temiz emeklerimizle zaten şampiyonuz” dediğin gündeki inancını takıma aşılaman ümidiyle başarılar diliyorum.
Öncelikle bu sezon maçlar ile ilgili herhangi bir yorum
yapmayacağımı ve bu sezonun batık ve bitik bir sezon olduğunu hatırlatmak
istiyorum. Şikeci ve teşvikçilerin iktidar eli ile TFF’ye çöreklenip yüzyılın
en büyük kazığının Türk futbol severlere atıldığı gerçeği ortada iken sahadaki
futbolcuğu yorumlamanın bir anlamı yoktur. Adalet yerini bulmadan ve bütün
kurumlar temizlenmeden futbol yorumlamak en basitinden ahmaklıktır.
Futbolumuzdaki kirlilik şiddetlenerek devam etmektedir. Şike ve teşviğin içselleştirilmesinden sonra şimdi marka değeri kisvesi ile adil olmayan bir düzenin Türk futboluna yerleştirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Su an itibari ile Türk futbolunun her kurumu belli mihrakların elinde ziyan edilmektedir. Bu kirliliğin baş elemanlarını tekrar hatırlayalım çünki unutmak affetmek ile eşdeğerdir:
1.
Yıldırım Demirören: İş hayatında belli bir başarısı olmadığı
halde babasının şirketlerinin maddi gücü ile Beşiktaş’ın başına geçip maddi ve
manevi olarak Beşiktaş’ı batık bir şirkete çeviren kişi. O yetmezmiş gibi
iktidar desteği ile Fenerbahçe ve bir kaç Beşiktaş’lının pisliklerini
temizlemek için TFF’nin başına geçmiş ve Türkiye değil Dünya futbolunun
yüzkarası olabilecek kararlara imza atmıştır.
Kendisi yetmezmiş gibi aynı derecede kötü niyetli insanları bütün TFF
kurullarında coğunluk yapmıştır. Göstermelik olarak kadrosuna aldığı bir kaç
temiz insanıda operasyonlar ile temizlemiş ve kirliliğin nizam olduğu bir TFF
ve kurumları birliğini kurmuştur. Aldığı ve alacağı hiç bir kararda hayır yoktur.
O kadar kötü niyetliler ki bir şekilde Trabzonspor’un şampiyonluk kupasını
vermek zorunda kalsalar Trabzonspor’un başına çorap örüp itibarsızlaştıracak
yapıya ve kuvvete de sahipler. Şadri Şener’in başkan olarak yapmış olduğu tek
yanlış kararı bu insane destek vermektir.
2.
Ufuk Özerdem:
Bu kişi TFF’nin başkan yardımcısıdır ama TFF’den 50 bin TL gibi fahiş
bir maaş almaktadır. Geçen sezonki ve bu
sezonki maç saatlerinin ayarlanmasındaki aymazlığı ve Sadri Şener’e hakareti
adamlığının dip yaptığı noktaların başlangıcıdır. Son olarak şike olayını Hz.
Ömer’in bile çözemeyeceğini ima ederek seviyesizliğin dip noktasına ulaşmıştır.
3.
Tahkim Kurulu:
Türk futbol tarihinin yüz karası bir kuruldur. Şike ve Teşvik’te
göstermelik cezalar FB kulübüne ceza vermeyerek Dünya şike tarihine
geçmişlerdir. FB’nin iki yöneticisine 3 sene hak mahrumiyeti verip bir puanını
bile silemeyen bir garabet karara imza atmışlardır. Ayrıca devletin adalet sisteminin bir sene
hapiste tuttuğu ve suçluluğuna karar verdiği Aziz Yıldırım’a ceza vermeyerek insanlık
suçu işlemişlerdir.
4.
Ali Koç:
Maddi ve siyasi gücünü kullanarak Fenerbahçe’nin şikeden fazla zarar
görmemesini sağlayan kişidir. “CAS
namusumuzdur” sözünü söyleyip yutanda ta kendisidir. Son olarak UEFA ile yaptığı sponsorluk
anlaşmaları ile sürecin uzamasına katkılar sağlamış ve bunun medya da yer
almamasını sağlayabilmiştir.
5.
Recep Tayyip Erdoğan: Bana göre şike sürecinde
Fenerbahçe’nin kollanmasının sağlanmasındaki en büyük sorumludur. Ülke futbolu
ile Fenerbahçe’yi eşit tutup şike ve teşvikte kurumların ayrılması gerektiğini
savunarak sürece müdahil olmuştur. Ayrıca FB kulubünü temsil eden Aykut Kocaman
ve Rıdvan Dilmen ile birebir görüşüp sistemin işlemesine katkıda bulunmuştur.
Sebebi her ne olursa olsun Türk futbolundaki adaletsizliğe büyük katkı
sağlamıştır. Şike ve teşvik yaparken
kurumları ayıran zihniyet kulüp web sayfasından yapılan açıklamalar için
başkanlara ceza verebilmiş ve buna başbakan sessiz kalabilmiştir. Sonuçta
Fenerbahçe’li kimliği ve oy kaygısıyla Türk futbolunun uzun yıllar töhmet
altında kalmasına sebep olmuştur. “Gerekirse 5 sene Avrupa’ya Türk takımı
yollmayız” diyecek kadarda tafargir bir davranış sergilemiş ve UEFA’yı bile
sindirmiştir. Şike’nin ortaya çıktığı
günlerde Fenerbahçe’nin şampiyonlar ligine girmesini engelleyen UEFA’nin simdi
FB’ye disiplin cezası vermek için beklemesi tamamen bu sebepledir.
Kim ne derse desin yukarıda adı geçen kişi ve kurumlar Türk
futbolundaki adaletsizliğin ve kokuşmuşluğun baş aktörleridir. Bunlara ek
olarak Trabzon’lu milletvekilleri ve bu çarka yardım eden spor basını ve
maçların yayın ihalesini elinde bulunduran LigTV’yi de sayabiliriz ama
yukarıdaki kişi ve kurumlar doğru haraket etmiş olsa bu kişilerin yapabileceği
bir şey olmadığından onları listeye dahil etmedim.
Peki ne yapmalıyız derseniz. Yolumuzun çok uzun olduğunu ve
bütün gücümüz ve birimlerimizle bu pisliklerin ortaya çıkmasını sağlamamız
gerektiğini söylerim. Türkiye’de
yapılacak tek şey taraftar gurupları ile Temiz Futbol eylemini büyüterek devam
ettirmektir. Şu anki kurumlar
değişmedikçe ve iktidar istemedikçe aksi bir durum söz konusu olamaz. Son olarak, mücadele uluslarası seviyeye
çıkarılmalı ve sesimizi yurt dışında duyurmalıyız. Gerek kulüp olarak gerek taraftar gurupları
olarak gerekli tepkiyi yılmadan ve devamlı vermeliyiz ki unutulup gitmesin.
Pislik Türkiye’de örtülebilir ama UEFA ve FIFA’da er yada geç ortaya çıkar
çünki Avrupa’da suçları uzun süre örtmek mümkün değildir. Bu sebeple Yargıtay
süreci çok önemlidir. Bu süreçten A. Y. ve arkadaşları ceza alarak çıkarlarsa,
Türkiye’de olmasa bile UEFA ve FIFA’da hakkımızı aramak mümkün olacaktır.
Sevgiyle kalın.
No comments:
Post a Comment