Thursday, February 28, 2013

Trabzonspor Haftası

Bu hafta deyim yerinde ise tam bir Trabzonspor haftası oldu.  Önce Mersin İdman Yurdu maçı ile ligde biraz nefes alındı ve güven sağlandı. Sonra, Antalyaspor’la kupada oynanan maçta galip gelinerek gurubu birinci bitirmek garantilendi.  Son olarakta 1461 Trabzon, Galatasaray’dan sonra Fenerbahçe’yi de yenmeyi başardı.  Yaklaşık 1.5 senedir haksızlıklar ve saldırılar karşısında kıvranan ama pes etmeyen Trabzon şehri bu hafta mücadeleye devam edilmesi gerektiğini tekrar gördü. 

Öncelikle Mersin maçından başlarsak, Trabzonspor takımı yavaş yavaş kendisine gelecek izlenimi veriyor. Tolunay hocanın bir kaç denemesinden sonra karar verdiği oyun şablonu “gol yeme, atmasanda olur” gibi görünüyor.  Bunda da pek haksız sayılmaz çünkü  Bamba ve Zokora ile girdiği macera sonucunda iki maç üst üste kaybedince aklı başına geldi. Bu seferde nerede ise tamamen defas oyuncularından kurulu bir takım sahaya sürerek zorda olsa Mersin İdman Yurdu’ndan üç puan almayı başardı.  Aynı şekilde Antalyaspor maçında da aşırı kontrollü bir oyun ile sonuca gitmeyi seçti ve kazandı. Kazanan haklıdır derler ama bunun devamlılık göstermesi önemli.  İdmanlarda ve maçlarda takımın ne kadar kırılgan olduğunu görmüş olacak ki Serkan’ı sağ açığa çekip ortasahayı da üç önliberolu oynatmaya karar verdi.  Bu oyun stili ne Tolunay hocanın kafasındaki sisteme ne de Trabzonspor’un genlerine uygun ama takımın kırılganlığının yok edilebilmesi için başarılı olabilecek bir sistem. Tolunay hocanın dediği gibi bu sistem devamlı başarılı olunabilecek bir sistem değil.  Takım özgüven kazandıkça eski çabuk oyun tarzına yavaş yavaş dönecektir.

Tolunay hocanın bu temkinli oyun sistemini şimdilik kaydı ile doğru buluyorum ama Emerson ve Adrian’ın takımdan bıçak gibi kesilmesini pek anlayamıyorum. Hadi Emerson ile Cech arasında bariz kalite farkı yok diyelim.  Fakat, Adrian formunun zirvesinde iken takımdan kesilmemeliydi.  Hem yaş olarak Sapara’dan daha genç hemde daha kaliteli bir ayağı var. Kupa maçlarındaki başarısı ortada iken kupada bile oynatılmaması biraz abes oldu.  Inşaallah Tolunay hocaya karşı bir hataları yoktur. Biliyorum ki Tolunay hoca özellikle disiplin konusunda pireye kızıp yorganı yakabilecek bir teknik adam.  Şu anki sistemle ilgili en çarpıcı durum ortasahası yetenekli olan takımlara karşı başarılı olma şansının olmamasıdır. İnşaallah Beşiktaş maçı ile birlikte oyun stilini normale dönüştürebiliriz aksi takdirde seri malubiyetlerin alınması yüksek bir olasılık.

Gelelim 1461 Trabzon’un cengaverlerine…  Bu çocuklara ne kadar teşekkür etsek az.  Camianın tek gurur ve onur kaynağılar şu anda.  Hem Mustafa hoca hemde oyuncular iyi niyetle ve yeteneklerine inanarak oynuyorlar. Bunu da bir sistem dahilinde yaparak herkesin dudaklarını ısırmasına sebep oluyorlar.  Fenerbahçe maçında iki defa geriye düşmüş olmalarına rağmen sistemlerinden ödün vermeden ve korkmadan oynayarak amaçlarına ulaştılar.  Bu azim ve özgüvenleri ile abilerine çok iyi örnek oldular.  Göze çarpan oyuncu sayısı o kadar çoktu ki burada isim verip unuttuklarımı üzmek istemem.  Sercan ve Eren gibi iki önemli oyuncusunu ve defansından Abdullah’ı kaybetmiş olmalarına rağmen hem uyumlu hemde kuvvetliydiler.  En büyük teşekkürü tabiki Mustafa hocamız hakediyor.  Takımın kısıtlı imkanlarına rağmen kendi liginin üstünde bir performans ile oynamasını sağlayarak hem futbolcu kardeşlerimizin kariyerlerine hemde Trabzonspor’a büyük katkı yapıyor.  Mustafa hocanın “duran insan düşer” lafı ise çok güzel bir kafa yapısına sahip olduğunun en güzel göstergesiydi.  Tekrar tebrikler hocam.  Bu takımdan Zeki ve Abdullah geldi ama Yusuf, Mustafa, Gökhan, ve Fatih de  A takım için hazır görüntü verdiler. Kalecimiz Onur’un başka takıma transferi durumunda Fatih Tolga abisinin çok iyi bir yedeği olabilir.

Trabzonspor camiası 1461 Trabzon takımına sahip çıkmalı. Hiç bir şartta bu takımı elden çıkarmamalı.  Talimatlar gereği bir üst lige çıkamıyormuş. Olsun, süper ligte iki takımımızın olmasının zaten bu camiaya bir getirisi yok.  Bu takımın kuruluş amacına ters olur zaten.  1461 Trabzon 1. ligte kalmalı ve Trabzonspor’un tütmeyen bacası olmalı.  Karşılıklı futbolcu alışverişi ile gerçek anlamda bir “scout”  takımı olmalı ki boş transferlere büyük paralar harcanmasın.

Gelelim el sıkma yada sıkmama olayına. Öncelikle 1461 Trabzon takımı yöneticilerine Göksu’yu kaptan yaptıkları için tebrikler. Çok akıllı bir karardı. Eminim, bu kararın en büyük amacı Göksu’nun elini uzattığında bir tepki alınıp alınmamasını kontrol edebilmekti. Eger Fenerbahçe’li oyuncular ilk maçtaki gibi Göksu’nun uzattığı eli sıkmasalardı, Göksu’nun takım arkadaşları da diğer FB’li oyuncuların ellerini tutmayacaklardı.  Muhteşem bir zeka ile bu sorunu ortadan kaldırıp sporun sadece spor olarak kalmasını sağladıkları için tekrar teşekkürler. Ayrıca, bir kaçı hariç Fenerbahçe’li oyuncularda hep oyunu ön planda tutup gerilimin artmasına engel oldular. Onlara da tebrikler. Ekranda göremedim ama 1461 Trabzon takımını alkışladığı söylenen Fenerbahçe’li taraftarlara da çok teşekkürler.

Bunlar çok güzel şeyler ama sahada çok kötü niyetli ve korkak birisi vardı.  Maçın hakemi ilk yarıda 1461 Trabzon takımının bir bariz penaltısını ve çok önemli bir noktadaki serbest atışını vermeyerek, Fenerbahçe yorumcusu olan Gürcan Bilgiç’i bile sinirden güldürdü.  Bir ara Gürcan bey “bu faulü nasıl vermiyor anlamıyorum” deyiverdi. Fenerbahçe’nin kaybedecek hiçbir şeyi yokken ve oyunun kırılma noktalarında bile değilken hakemin işini sağlama alması Fenerbahçe’li yorumcuları bile imana getirebiliyorsa, demekki Türk futbolunun 3 Temmuz’u yarım kalmış demektir.

3 Temmuz’da bir çok futbolcu, teknik adam, ve yönetici sorgulanmış iken bir hakemin bile sorgulanmayışı. Bırakın sorgulanmayı, bilgilerine dahi başvurulmamış olmaması çok büyük bir hatadır.  Türk futbolu 3 Temmuz ile aleni yapılan pislikleri önlemiş olabilir ama hakemler ile yapılan oyunları malesef silememiştir.  Türkiye’de hakemlerin belli bir standardı yok.  Aynı hakemin maçtan maça hatta maç içerisinde bile standardı yok ise, asıl sorunun hakemlerden kaynaklandığı açıktır.

Sadece son zamanlarda olan iki tükürük vakasını incelersek bile bu dengesizliği ve standardsızlığı görmek mümkün.  En son Fatih Terim’in ve teknik ekinin tiribüne yollanması ve hakem raporuna hakaret edildi yazılması ile Mehmet Topuz’a kırmızı kart gösteren Fırat Aydınus’a sahanın içine koşarak tepki veren Aykut Kocaman’ın PFDK’ya bile sevkedilmemiş olması başlı  başına bir tezattır.  Aynı şekilde Şenol Güneş’te hakeme itirazdan tribüne yollanmış ve 5 maç ceza alıp yerine oturtulmuştu.   TFF’nin ceza veren kurulları ile hakemler belli bir standardı ve eşitliği tutturamadığı sürece Türk futbolunda pisliği yapan karlı olmaya devam edecektir. 

Belki Fenerbahçe’liler UEFA’ya çok kızdılar ama alınan son ceza bir standardın sonucudur. Bir maç taşkınlık yaparsın para cezası gelir. Bir daha yaparsın, seyircisiz maç oynarsın. Yine yaparsan, kupalardan men alırsın ama ertelenir. Bir daha yaparsan bütün cezaları sonuna kadar çekersin. Eğer Fenerbahçe taraftarı takımlarına zarar vermek istemiyorlarsa, bundan sonraki hiçbir Avrupa maçında taşkınlık yapmamalılar. Avrupa arenası başkadır. Türkiye’de sahaya girersin, güvenlik görevlilerini döversin ama “davetiye dağıtıyordum” dersen  bir şey olmaz. Sonra dışarı çıkıp polise saldırırsın, benzin istasyonu yakarsın ama  “hava çok soğuktu ısınmak istedik dersin” yine bir şey olmaz.  Yanlız, Avrupa’da aynı davranışları yaparsanız eloğlu gözünün yaşına bakmaz.

Türkiye gibi kanunun değilde güçlülerin sözünün geçtiği ülkeler sorunlarını çözmekte hep çok geç kalmışlardır. Kendi tarihimizde bile örnekleri mevcutken hala güce tapan bir nesil yetiştiriyoruz. Son elli yıldır nerede ise Türkiye’ye fikir bazında yön veren üniversitelerimiz bile bu “güce tapan” sistemin esiri olmuş durumda.  Bunun en son örneğini Okan Üniversitesi Aziz Yıldırım’a yılın spor adamı ödülünü vererek gösterdi.  Ödül alan insanlara yada kuruluşlara bakıldığında seçimlerin üniversite öğrencileri tarafından yapıldığını düşünmüyorum. Böyle dengesiz kararların üniversite gençliğinden çıkmış olabileceğini bir üniversite ögretim görevlisi olarak kendime yediremiyorum.  Bu ödüllerde de şike olmasa da teşvik var gibi…

Ne diyelim, yılın büyük bir bölümünü hapiste geçiren birisine yılın spor adamı ödülünü layık görenlere benden büyük bir tebrik.  Bu ödülü alıp öğrencilere “korkmadan yaşayın” diyen sayın Aziz Yıldırım’a ise daha büyük tebrik.

Kısa Oyun:
EB: Küfür etsem ben söylerim.
TM: EB’nin küfür ettiğini duyan yok ama görüntüleri izledim. Küfür etmemiş dersem bunu kimseye açıklayamam…
ÖT: EB’nin çok iyi performans göstermesi bazılarının zoruna gidiyor o yüzden böyle yapıyorlar. Keşke ŞA Türkçe bilmeseydi. 
K. Kulübü: Yayıncı kuruluştan aldığımız görüntüler ile birlikte TFF’ye EB’nin PFDK’ye verilmesi için  başvurduk. 

Artık oyunda adı geçen kiş ve kurumları da siz bulun. Nasıl olsa Türkiye’de oyun hem saha içinde hemde saha dışında oynanıyor.

Sevgiyle kalın…

Saturday, February 23, 2013

Mersin’den Hayat Öpücüğü

Trabzonspor ligdeki puan durumu itibari ile çok kritik bir maçtan zorda olsa galibiyetle çıkarak hem moral hemde güven kazanmışdı. Bu galibiyet Trabzonspor’un temkinli oyunu ve Mersin Idman Yurdu’nun kararsız oyunu sonucunda ortaya çıktı. Sebebi ne olursa olsun Trabzonspor icin altın değerinde olan üç puan alınmıştır.

Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi Trabzonspor’un kadrosu iyi oyunculardan kuruludur. Yanlız kadro içerisinde oyuncuların mevki dağılımı dengesizdir. Bu dengesizlik sakat ve cezalı oyuncuların çok olduğu haftalarda çok sorun olmaktadır. Bu durumun ne Kafkas ne de Güneş’in teknik adamlıkları ile alakası vardır. Sonuçta bugünki kadroya bakıldığında Senol Güneş’in kadrosuna çok yakın olduğu görülmektedir. 

Trabzonspor’un sorunu oyuncu kadrosu yada kalitesi sorunu değildir. Trabzonspor’un sorunu takım ruhu ve güven sorunudur. Bu sorunun aşılması için dramatik kararlar almak gerekiyor. Şenol Güneş istifa kararı alarak bir uyanmaya sebep olmak istedi. Yeni hocayla kazanılan Gaziantep maçı biraz sorunların üstünün örtülmesine ve gözardı edilmesine sebep olmuştu. Son iki maçtaki kötü sonuçlar ile bu uyanışın devam etmesi gerektiği çok açık ortaya çıktı.

Tekrar ediyorum, Trabzonspor’un kadrosu bu lig icin yeterlidir. Gerekli olan kadro şişkinliğinin planlı olarak kullanılması ve takıma zarar vermemesidir. Kovulmaktan beter edilen Marek Cech’in son maçların bankosu oluşunu incelersek bu gerçeği zaten çok kolay görürüz. Tolunay hocanın yapması gereken kadro istikrarı yakalamak ve yavaş yavaş takımın özgüvenini geri getirmektir. Bugünki maçta bunun ilk sinyalleri verildi. Takımın kuruluş ve dizilişinden bu maça gol yememek için çıkıldığı çok belliydi. Anlaşılan Tolunay hoca takımın gerçekleri ile yüzleşiyor ve buna göre adımlar atıyor.

Kadro seçimi ve kullanımına gelince… Abdullah’ın sağ bek olarakta olsa ilk 11’de oynatılması Trabzonspor adına güzel bir kazanım oldu. Iki maçlık Bamba-Giray plansızlığından sonra şu anda en iyi formu ve uyumu tutturmuş Mustafa-Celutska ikilisine dönülmesi de Tolunay hocanın artısı sayılabilir. En azından hatada ısrar etmemiş oldu. Emerson konusunda pek bir şey diyemeyeceğim çünki Marek Cech gönderilme korkusu ile en az Emerson kadar oynayabiliyor şimdilik. Yanlız ileri çıkışları her zamanki gibi zayıf. İlerisi için kalıcı olması imkansız. Bu süreçte Emerson’ın da küstürülmesi iyi olmaz. Ortasahaya gelince Zokora-Colman ikilisine Serkan’in iki kişilik oynayarak katkı vermesi üzerine kurulmuş bir garip durum vardı. Serkan’ın sağ açık olmaması sebebi ile zaten sola kayık oynayan takım, onun ortasahaya yardıma gelmek zorunda kalması sonucunda nerede ise sol cizgide oynamak zorunda bıraktı. Bu maçta belki zararı olmadı ama kuvvetli rakipler için bir handikap olusturacağı çok açıktır. Sapara’nın uzun bir aradan sonra takıma dönmesi takımın daha önde basması adına güzeldi. Fakat, Adrian kadar oyunu kuramadığını da söylemekte yarar var. Inşaallah Adrian’ın Mersin’e götürülmeyişinin çok iyi bir sebebi vardır. Kupada takımın kalmasının ve iyi sonuçlar almasının nerede ise tek sebebidir Adrian. Insaallah Tolunay hoca onu kaybetmez. Ayrıca, maçın son yarım saatinde Alanzinho’nun oyuna alınmayışı gerçekten biraz garip oldu. Mersin hazır üzerine yükleniyorken Alanzinho gibi dikine cok hızlı ilerleyebilen bir oyuncuyu 90. dakika düşünmek biraz garip durdu. Yine de hocamızın seçimidir demek zorundayız yeterki takıma zarar vermesin.

Daha öncede söylediğim gibi bu maç Trabzonspor için bir başlangıç olmalı ve yavaş yavaş Tolunay hoca kendi iskeletini kurmalı. Bu süreçte bir kaç iyi oyuncuyu kaybedebilir ama sonuçta kazanan Trabzonspor olur. Unutmadan söyleyeyim bu kadro şişkinliğinin en büyük sorumlusu gereksiz transferlere dur demeyen sayın Şenol Güneş ile ona buna sorarak aynı tipte oyuncuları takıma dolduran yönetimdir. Burada futbolcuların kalitesinden çok aynı özellik ve mevkilerdeki oyuncuların alınmasıdır sorun. Bugünki takımda Adrian, Yasin, Soner, Janko, ve Emerson gibi oyuncuların olmadığını düşündüğümüzde bu şişkinlik çok güzel ortaya çıkıyor.

Trabzonspor takımının ligde çok yukarılara çıkması biraz zor fakat kupada da işi kolay değildir. Önellikle kupadaki en büyük rakibe karşı ortaya koyulan oyun hiç ümit verici değildi. Bunda Tolunay hocamızın Bamba ve Zokora seçimlerinin etkisi çok büyüktü. İnşaallah hem oyuncular hemde Tolunay hoca gereksiz inat yapmazlar ve takım için en iyisini bulabilirler.

İlk başta söylediğim gibi Mersin Idman Yurdu Trabzonspor’a bir hayat öpücüğü verdi. Bunu farklı boyutlara çekmeden, üzerine koyarak takım kendisine gelmelidir. Takım şu anda bir travma içerisindedir. Bir önceki teknik heyeti de travma içindeydi ve çareyi gitmekte buldu. Sıra travma içinde olan yönetimin değişmesine gelmiştir. Bu değişimde ilk kongrede olacak gibi görünüyor. Insaallah, bu takıma yürekten bağlı ve yetenekli insanlar Trabzonspor yönetimine talip olurlar. Artık bu takım üzerinden maddi kazanım peşinde olanlar ile siyasi güç derdinde olanlar bu takımın yakasından düşmeli. En önemlisi de tek hesabı Trabzonspor olan taraftar guruplarının güçlenerek bu süreci atlatmalarıdır. Bu takımın yönetimden bilet dilenen değil özel kampanyalar yapıp taraftarına bilet yada kombine hediye eden taraftar guruplarına ihtiyaçı vardır. Eğer böyle bir taraftar gurubu yok ve olması da imkansız diyorsanız, TAYFA’ya bir göz atın derim. Hesapsız bir Trabzonsor sevgisinin ve akıl birikiminin nasıl kullanılabileceğinin en güzel örneklerini veriyor Tayfa gurubu.

Meraklısına http://www.tayfa.org

Sevgiyle kalın.

Monday, February 18, 2013

DERİN TRABZON


Öncelikle Fenerbahçe maçının sadece 6 puanlık bir maç olduğunu hatırlatıp bu yazıda okuyacaklarınızın maç sonucu ile alakalı olmadığını bilmenizi isterim.  Uzun zamandır Trabzonspor’um hakkında yazı yazamadım. Bunda en büyük pay Trabzonspor gündemini dolduran konuların Trabzonspor’un olması gereken gündemi ile uzaktan yakından alakası olmadığıdır.

Trabzonspor’un gündemi sahada başarı ve saha dışında da hakkını aramaktır. Bu ikisi beraber daha güçlü olur ve başarıları biribirini tetikler.  İnanıyorum ki şike ile mücadelede elde edilemeyen haklar özellikle Şenol Güneş üzerinde büyük yıpranmalara sebep oldu. Ayrıca geçen seneki kadronun hemen hepsindeki vurdumduymazlık şike sürecinde geri alınamayan hakların sonucudur.   Sadece geri alınamayan haklar ile sınırlı kalsa belki sorun olmayacak ama Sadri Şener’in nerede ise tek başına sürdürdüğü bu mücadelede karşısındaki siyaset, basın, ve medya, hem taraftarı hemde futbolcuları yıldırdı. Bilgi çağının zirvelerini yaşadığımız bu günlerde her futbolcu hemen herşeyden çok çabuk haberdar olabiliyor.

Trabzonspor hemen her köşesinden saldırıya uğramış durumda.  Saldırılar sadece yukarıda saydığım dış güçler tarafından değil iç dinamik ve güçlerdende kaynaklanıyor.  Belki de en büyük darbeyi de kendi içinden yiyor Trabzonspor.  Darbelerin en büyüğünü “DERİN TRABZON” denilen Ergenekon vari yapılanma vuruyor Trabzonspor’a.  Bu yapılanma gerek mevcut yönetim gerek daha önceki yönetimlerde ipleri hep elinmde tutmuş ve son zamanlarda siyasete bogazına kadar batmış bir güruhtur.  Trabzonspor’u korumak adı altında hem yönetimini hemde camiayı güçsüzleştiren bu illet artık Trabzonspor’a büyük zarar vermektedir.   Sadri Şener ve Nevzat Şakar’ın şike mahkemelerine müdahil olduktan sonraki yanlızlıkları bu “DERIN TRABZON”un eseridir. Ne yazık ki mahkeme sürecinde Şenol Güneş’in kafası da bu güç tarafından sulandırılmış ve Sadri Şener’in HAKLI serzenişi ile karşılaşmıştır.  Şenol Güneş  mahkeme sürecinde Sadri Şener’e desteğini göstermeyerek en büyük hatasını yapmış ve Sadri Şener ile arkadaşlığının olmadığını göstermiştir.  Aynı hatayı istifa sürecinde de yapmış ve “asbaşkan ile konuştum istifamı bildirdim” diyerek Sadri Şener’i kale almadığının sinyallerini vermiştir. Daha sonra hatasının farkına varıp başkanı aradım telefonda konuştum demiştir.

Şenol Güneş hoca çok iyi bir insan, teknik adam, ve öğretmen ama sonuçta tipik bir karadenizli. Yani biraz HIRT.  Ben şahsen onu çok seviyorum ve öylede devam edecek ama ciddi konularda ağırlığını koyamama gibi bir huyu var. Karar verildikten sonrada içten içe o kararı zayıflatma gibi eksiklikleri var. Bu eksiklikler yönetim tarafından çok iyi bilinmekte ve ona göre haraket edilmekteydi. Bu eksikliklere rağmen Şenol Güneş’in koltuğunu sonuna kadar doldurma kapasitesi olduğundan hep yönetimin işini kolaylaştırmış ve yönetimin rahat çalışmasını sağlamıştır. Kendi istediği oyuncuların alınmamasına rağmen eline verilen her futbolcudan yararlanmaya çalışmıştır.  Bu sebepledir ki Tolunay hoca farklı ve kuvvetli bir takım yaratamamıştır.  Şenol Güneş’in yapamadığını bir iki haftada Tolunay hocanın yapabileceğini düşünmek zaten çok büyük bir hatadır.  Bütün derbilerde dimdik ve ezilmeden oynayan Trabzonspor Fenerbahçe karşısından ezilmiştir. 

Sonuçt itibari ile Senol hocanın gidişinde sonra getiriliş biçimi hiç şık olmasa bile Tolunay hoca iyi bir hocadır.  Zamanla belki takımı düzeltir ama bu yıl kupayı bile almaları nerede ise imkansızdır.  Kupadaki en ciddi rakiplerine karşı ortaya çıkardıkları oyun malesef çok ümit verici değildi.  Tolunay hoca zoraki olarak takımdaki oyuncuları değiştirmek yerine kendi oyununa göre kadro ortaya çıkarmalıydı.  Bir aydır takımla beraber olmamış Zokora ve Bamba’yı hemen kadroya alması çok büyük bir hata idi.  Tolunay hocanın kadro seçimlerine bakarsanız Senol Güneş’in kadro seçimleri ile nerede ise yüzde yüz aynıdır. Durum böyle olacaksa gerideki oyuncu neden daha çok çalıssın ki?  Aynı tas aynı hamam olduğu içinde sonuçlarda aynı oldu.  Yine de Tolunay hocaya çok yüklenmeye gerek yok.  Sonuçta elinden gelen bu kadar….

Sadri Şener’e gelince… Sadri Şener iyi niyetli bir insan ama konuşma ve iletişim konusunda biraz yeteneksiz.  Ayrıca iyi niyetinden ve devamli içlerinde olmasından dolayı Istanbul  güruhu tarafından kullanılmaya çok müsait. Bunu mahkeme sürecinde ve en son Yıldırım Demirören federasyonunun seçilmesinde çok iyi gösterdi.  Dışarda kalarak bir şey yapamıyoruz, belki içeriye bir kaç adamımızı koyarsak bir ihtimal hakkımızı daha iyi savunabiliriz dedi.  Bu konuda çok haklıydı ama unuttuğu karşısındaki insanların haysiyetsizliğiydi.  Bu kadar iki yüzlü olabileceklerini o da tahmin edemedi. Son olarak siyaset Sadri Şener’in üzerinde yoğun bir baskı oluşturdu.  Bütün Trabzon milletvekilleri Trabzonspor teknik ekibi ve yoneticileri ile bir resim bile vermekten kaçınırken Başbakan’ın Rıdvan Dilmen ve Aykut Kocaman ile özel toplantılar yapması Sadri Şener’i daha büyük bir yanlızlığa itti.  Bu yetmezmiş gibi kendi yöneticisi, Şike sürecinde sadece FB yanında yer almış, sayın Kılıçtaroğlu’nu Trabzonspor kulübüne sokup forma hediye etmiştir.  Aylar önce Şener’e “adam degilsin” diyen Ufuk Özerten’in kınanması için açıklanan basın bildirgesine imza koymayan sayın Yener’in yaptıkları yeni unutuluyorken bu darbenin gelmesi Şener’i daha çok yordu.

Yukarıda söylenenler olurken sayın Şener hiç yıkıcı olmadı ve yönetimine sahip çıktı.  Bence hata yaptı ama sonuçta kendi seçimidir.  Bu günlerde ise sayın Şener’in gerek  derin Trabzon’la gerek Istanbul güruhu ile yeni bir anlaşma yapmış olduğunu seziyorum.  Malesef eğer bu şüphemde haklı isem artık Trabzonspor başkanlığı koltuğunda kalması mümkün değil. Ayrıca uzun zamandır mücadele verdiği şampiyonluğunda artık geri gelmeyeceğine inanmaya başladığını gördüm. Son TV söyleyişisinde Trabzonspor artık önüne bakmalı gibi bir yorum yapmış ve kendisi gittikten sonra 2010-2011 şampiyonluğunun mücadelesinin verilmeyeceği sinyalini vermiştir.  Özellikle Derin Trabzon Trabzonspor’un çalınmış şampiyonluğunun artık dillendirilmemesi gerektiği konusunda siyasetten, özellikle AKP’den, büyük baskı alıyor. Bu baskı sonucunda şike sürecinin ilk başlarında konuşan Trabzon milletvekilleri Başbakan “kişilerin yaptığı kulüpleri bağlamaz” dedikten sonra sus pus olmuşlardır.  Haksızlık karşısından susanın ŞEYTAN olduğu gerçeğinden yola çıkarak, DERIN TRABZON’un Trabzonspor’a faydasının olmadığı aksine geleceğini yok ettiği ortaya çıkmıştır.

Kim ne derse desin Şike ve Teşvik sürecinde başarısız gördüğüm sayın Sadri Şener’i Trabzonspor’un dinamikleri ve özellikle DERİN TRABZON yanlız bırakmıştır.  Devletin bütün kademelerinde olmalarına rağmen sayın Sadri Şener’in ve dolayısiyle Trabzonspor’un yanında olmamışlardır.  Allah’tan Trabzonspor camiasının akil adamları ortaya çıkmış ve iş bilen taraftar ile birlikte şike mücadelesinde sayın Şener’e katkı vermişlerdir. Sayın Şener bu kişilerin takıma verdiği katkıyı biraz zor görmüş olsa da onlardan yararlanmaya başlamıştır. Atilla Dilaver ve Erdem Egemen gibi insanlar ortaya çıkmış ve hiçbir karşılık beklemeden şike sürecinden Trabzonspor’un hakkını savunmasına katkıda bulunmuşlardır. 

Malesef sayın Sadri Şener’in yanlız kalmasını sağlayan DERİN TRABZON, karşılıksız kulübe katkı yapacak bu insanların kulübe yaklaşmalarını önlemeye çalışmaktadır. Bunda büyük oranda başarılı olmuşlardır fakat bu Trabzonspor gönüllülerini yıldırmamış ve DERİN TRABZON’un varlığını camianın gözüne sokmuştur.

Ben, Trabzon’lu olmayıp Trabzonspor’a gönül vermiş ve çok uzaklarda olmasına rağmen Trabzonspor çalışan birisi olarak DERİN TRABZON’un varlığına artık adım gibi eminim.  Eskiden kendi başına olan DERİN TRABZON’un şimdi siyasetin maşası haline dönmüş olduğunu ise yeni yeni görmeye başladım.

Yazıyı buraya kadar okuduysanız ve hala DERİN TRABZON’un başının kim olduğunu tahmin edemiyorsanız, size bi rip ucu vereyim.  Kendisi su anki Trabzon milletvekillerinden birisidir.  Bu zatı muhteremin şu sıralarda sayın Senol Güneş’i başkanlık için ikna etmeye çalıştığı konuşluyor.  Siyasi görüşleri birbirine uymadığı halde Senol Güneş’e sarılmış olmaları DERİN TRABZON’un sadece ve sadece kendilerini düşündüğü aşıkardır.

Bütün Trabzon’lu ve Trabzonspor’luların bir gün uyanmaları dileğiyle…

Sevgiyle kalın.