Friday, February 28, 2014

Şikeyle Değil Onur’uyla Avrupalı

Tabzonspor YEFA ligi guruplarından çıkıp rakibin Juventus olduğu ortaya çıkınca bir sonraki turlar için şansın azlığı konuşuldu hep.  Mustafa hocamızın öncelikli defans taktiği bizi guruplardan rahat çıkardı. Avrupa kupalarında bu takdik çok işe yarıyor, özellikle guruplarda.  Daha sonra gerek ligteki kötü gidiş gerek forvet transferinin yapılamaması takım üzerinde çok baskı oluşturdu.  Üst üste kaybedilen maçlardan sonra Mustafa hoca istifa etti.  Bu istifa çok gecikmişti.  Bir futbol takımının teknik adamı istifa ettiği an ya hiç dönmemeli yada döndükten sonra kovulana kadar gitmemeli. Mustafa hocamız Trabzonspor’u düşündüğü için ikisinide yapamadı.  Hami hocanın gelişi ile takım biraz ivme kazandı ve düzelebileceğinin sinyallerini verdi.  Ligdeki futbollarını biraz daha düzeltebilirlerse ligi Avrupa kupalarına gidebilecek yerde bitirmeleri mümkün.  Hami hocada bu inancı görüyorum ve başarılı olacağına da inanıyorum.

Sonuçta 200-2011 travmasının devam ettiği, tüm iyi oyuncularının ya gittiği yada formsuz olan bir camianın Avrupa’da ciddi başarı elde etmesi mümkün değildi.  Son üç senede takıma kazandırılan bir kaç iyi oyuncu sayesinde takım ayakta kaldı bu güne kadar.  Hacıosmanoğlu gibi çok iyi niyetli ama beceriksiz olması ve Trabzonspor’u siyasetin kucağına itmesi camianın daha çok parçalanmasına sebep oldu. Bu yönetim şike konusunda bile nerede ise tam bir sene zaman kaybetti ve daha yeni bu işe gönül vermiş avukatları göreve çağırdı.  Sonuçta futbolda teknik adam değişikliğide başkan değişikliği de olan ve belkide olması gereken şeyler.  Trabzonspor bunları yaşadı.  Hem TFF, hem taraflı basın, hemde Şike ve Teşvik lobisinin uzantılarında devamlı baskı altında tutulan Trabzonspor’un bundan daha iyi yerde olması gerçekten zordu.   Bu ülke dürüst insanını sevmiyor. Bu ülke ya yolsuzu, ya hırsızı, yada sansasyon yaratan insanları seviyor.  Sistem hiçbir zaman adaletten yana işlemiyor.  Sistem hep güçlüden yana izliyor.

Bu şartlar altında Trabzonspor’um hala temiz kalabilmiş ve hala onurlu mücadele veriyorsa benim için yeterlidir. Adalet belki hemen gelmez ama er yada geç yerine gelir. Dünyevi anlamda gelmezse ilahi anlamda adalet mutlaka yerine gelir. Açık bir şekilde şike ve teşvik yapanlar ve bu kişileri koruyanlar ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar başarılı olamıyorlar.  Bir şekilde Ilahi Adalet buna izin vermiyor. 

Yani, şikeyle kazanmak yerine Onur’lu bir şekilde kaybetmeyi isterim.  Bunu Trabzonspor camiası kadar özümseyen başka bir camiada görmüyorum ve bu sebeple Trabzon’lu olmadığım halde Trabzonspor’a gönül veriyorum.

Şu aralar Fenerbahçe TFF’yi ligten çekilmekle tehdit ediyormuş.  TFF UEFA’ya çağrıldı ve basında bu çok güzel haber olarak verildi.  Unutulmamalıdır ki basın ne zaman UEFA’dan güzel haberler verirse o zaman Şike ve Teşvik lobisi UEFA’dan sopa yiyor.  Ligden düşürülecekleri kesinleşenler şimdi ligden biz çekildik deme gayretindeler. Her zaman kullanıp çöpe attıkları hakemlerden yakınıp TFF’ye ligden çekiliriz demeleri de bundandır.
Uzun lafın kısası...

Teşekkürler Trabzonspor’um…

Şike ve Teşvikle bizim yüzümüzü kara çıkarmadığın için…

Onur’lu mücadelenle sadece saha içinde kaldığın için…

Ne olursa olsun haksız kazanç peşinde koşmadığın için…

Teşekkürler…



Monday, February 10, 2014

Adalet ne? Siz kim?

Herkesin sonradan söylediğini ben baştan söyleyeyim. Yunus Yıldırım Fenerbahçe’nin penaltısını vermedi. Ayrıca Egemen’in pozisyonunda rakip oyuncunun kandırmasına geldi.  Nerede ise bütün medya Yunus Yıldırım’ı katlediyor şimdi.  Iyi hakem mi hayır. Peki yeni mi ortaya çıktı Yunus Yıldırım’ın bu huyu? Hayır. Yeni olan Yunus Yıldırım’ın herkese uyguladığı tarifeyi Fenerbahçe’ye uygulaması. Daha önceki maçlarda yaptıklarına ses çıkarmayanların bugün konuşmaya hakkı yok. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Ikinci yarının ilk maçında yine bu hakem Trabzonspor’un penaltısını benzer pozisyonda hemde 4. hakemin uyarısını rağmen vermedi. Hemde Trabzonspor ceza alanı önünde Trabzonspor defans oyuncusunun sakladığı eline çarpan topa serbest atış verdiği halde vermemişti bu penaltıyı.  Bugün hak adalet diye ağlayanlar o gün neredeydi ki bu hakem yine büyük bir takımın maçına verildi. O maçın gözlemcisi Yunus Yıldırım’a kimbilir kaç puan verdi ki iki hafta sonra büyük bir maça verildi.

Hiç kusura bakmayın bu sizin eseriniz!  Siz kimsiniz? 


Başta Lig TV: Bu gibi pozisyon başka takımlara olduğunda sustuğu için.

Sonra Merkez Hakem Kurulu: Bu tip hakemlere önlem almadığı bilakis yüreklendirdiği için. Bir hakem düşünün ki penaltı vermiyor diye nerede ise övünüyor ve övülüyor.  Ne zamana kadar peki, ucu Fenerbahçe’ye dokunana kadar.  Yüzsüzsünüz hiç kusura bakmayın.

Sonra SÖZDE spor basını:  Bu basın ki belkide yüzyılın şikesini örtmek için kılıktan kılığa giriyor. Bugün adalet abidesi kesilen Mehmet Demirkol bile Trabzonspor bu durumu (şikeyi) hoşgörsün olsun bitsin diyebiliyor. Neden? Ucu Fenerbahçe’ye dokunuyor. Türk spor basınında gerçeği görüp ona göre yazıp çizen bir kaç objektif yazar var.  Onların çoğunun mesleğide gazetecilik değil. Spor gazeteciliği hiç değil.

En son olarak devlet geliyor ki en büyük suçlu konumundalar. Oy uğruna büyük takımların her türlü pisliğine amenna dediler. Bedavadan stadlar yaparak haksız olarak güçlenmelerini sağladılar. Maşa TFF yönetimi seçerek yüzyılın şikesini sahaya yansıttırmadılar.  Hemde uyduruk bir sebeple. Türk futbolunun marka değeri azalırmış…

Ne marka değerinden bahsediyorsunuz?


Türkiye Süper Ligi’nin sponsoru Spor Toto (devlet), yayıncısı LigTV (devlet), Türkiye Kupasının sponsoru Ziraat Bankası (devlet).  Yani markayı yaratan devlet, parayı veren devlet, tabi düdüğü çalanda devlet.  Ortada bu kadar şike ve teşvik varken, tam dört milli ve uluslararası mahkemeden tescillenmişken, ve sen bu takımlara ceza vermemişken bu ligin marka değeri üç kuruştur. O yüzden değerinden fazla para veren Digitürk battı. O yüzden hiç bir şirket Spor Toto’nun verdiği miktarda sponsorluk ücreti vermedi. O yüzden Türkiye Kupası’na gerçek sponsor çıkmadı.  Kendinizi kandırmayın Türk futbolunun marka değeri falan yok.  Marka değerini yükselten en büyük değer milli takımdır ve onun nerelerde süründüğü ortada.  Şikenin cezasız kaldığı bir ligin ne marka degeri olabilir ki?

Bu kadar adaletsiz bir futbol aleminin ortaya çıkmasındaki en temel öğeler olarak adalet istiyoruz demeyin. Allah çarpar önce.  Zaten çarpmaya da başladı.

O kadar pislik var ki bu pisliği temizlemek için seçilen TFF ve onun atama kurullları bile iki FB yöneticisine, iki futbolcuya şike ve teşvikten ceza verdi. Bunu yaparken sahaya yansımadığını okutup üfletip anladılar ve takımlara ceza vermediler. Yanlış anlamayın ceza alması gereken Fenerbahçe değildir sadece. Şike ve teşvik bir takımla yada bir insanla olmaz.  Bu yüzden Sivasspor başkanı da ceza almıştır. Manisaspor’da ceza alacaktır. Eskişehirspor Bülent Uygun’un teknik adam olması ve yönetici bazında yakalanmadıkları için ceza almayacaktır. Yani herkesi kandırdıkları gibi şike ve teşvik sadece bir takım tarafından yapılmamıştır.  Eğer yargıtayın gerekçeli kararını bir kere okursanız şike ve teşvikin tek aktörünün Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım olmadığını görürsünüz.

Bu sebepledir ki bugün adalet savaşçısı görünmeniz yada düdüğünü astırırız naraları atmanızın bir gram değeri yoktur. Kendisi adaletten bihaber bir insanın “biz sadece adalet istiyoruz” demesi abestir. Bu demeci canlı verenlerin olması ise daha büyük bir utançtır.  Aziz Yıldırım cezalı iken ve üstüne üstlük akreditasyonu olmamasına rağmen soyunma odalarına kadar girebilmişken siz neyin adaletinden bahsediyorsunuz.

Aslında olay çok basit. 2010-2011 yılında alınan ahlar ve çalınan emekler ve alın terleri ayaklarınıza dolanıyor. Ne yapsanız başarı gelmiyor. Gelmeyecektirde.  Türk futbol camiası kökten temizlenmediği sürece dört büyükler yada siyasi hayata yakın takımlar kayrıldığı sürece bu adaletsizlikler er yada geç herkesin ayağına dolanacaktır.

Gelelim Trabzonspor’a…


Mustafa Akçay belki de ilk defa cesaretli bir kadro çıkardı ortaya.  Yanlız bu cesareti zoraki gösterdiğinden büyük bir acemilik yaptı.  Kendi milli takımında sadece bir kere stoper oynatılmış Zokora’nın milli takımını Dünya kupasından etmesini ve rakipten üç gol yemesini sağladığını gözden kaçırmış.  Elinde solbek varken yarım stoper Aykut’u solbek. Elinde Aykut varken çeyrek stoper Zokora’yı stoper oynatması takımın dengesini bozdu.  Yenen ikinci ve üçüncü gollere bakın ve Zokora’nın ne kadar aciz ve stoperlikten bihaber olduğunu ve bunun takıma ne kadar pahalıya malolduğunu görürsünüz.  Buna rağmen Janko’nun klas vuruşu direkte patlamasa ve Henrique ayağına gelen fırsatları tepmese durum çok daha farklı olabilirdi.  Stoper olarak Zokora değil Aykut olsaydı ve solbeke kimi koyarsa koysun bundan kötü olmazdı. 

Oyuncuların kağıt üzerinde dizilişleri 4-4-2’ydi ama Zokora’nın stoper değil ön libero gibi oynaması sebebi ile Trabzonspor 3-5-2 oynadı ve dört tane hızlı ortasaha oyuncusu olan bir takıma karşı frenler patladı. Aynı hatayı Fatih Terim’in takımını değiştireceğim diye Mancini’de yaptı ve Galatasaray boş yere bir sürü puan kaybetti. O Macini ikinci yarıdan itibaren 4-4-2’e dönerek takımın kendine gelmesini sağladı.

Mustafa hocamız bir kumar oynadı belki ama zoraki bir kumardı yaptığı. Zoraki oynadığın kumarda kaybetmeye mahkumsun çünkü dikkatin darmadığındır. Zokora’nın rezilliğini tahmin edemedi bu sebeple.  Mustafa hocamızın hatası ofansif takım çıkarmak değildi aslında.  Mustafa hocamızın hatası bu çıkardığı kadroyu kehren çıkarması ve en kötüsüde bu kararının arkasında duramamasıdır. Trabzonspor hiç yenilmedi mi?  Bu seferde ofansif oyun denedik kendi sahamıza güvendik ama kırılma noktalarında şanssızdık deyip devam etmeliydi. Istifa ederek baskı ile yapmak zorunda olduğu seçimin kendi suç hanesine yazılmasını sağladı.   Hocam kusura bakma HIRT adam, zorla almış olduğu kararın arkasında da durabilmeli yada o kararı zorla almamalıdır.  Keşke kendi sisteminize devam edip öyle istifa etseydiniz. Şimdi gider ayak, “alın size ofansif kadro, bakın ne hale geldi” der gibi oldunuz.  Bu anlama gelecek sözlerde sarf ettiniz basın toplantısında ama ben sizin kötü niyetli ve bencil biri olmadığınızı bildiğim için önemsemedim ama verdiğiniz resim o oldu.

Gelelim Trabzonspor’dan gerçekte gitmesi gerekene.  Trabzonspor’da en büyük suç yönetimindir. Şu anda Trabzonspor’da yönetim kurulundan bahsetmek zaten mümkün değil.  Değerli çoğu yöneticisi istifa etmis bir Trabzonspor başkanı var şu anda.  Seçilirken 2010-2011’de çalınan şampiyonluğu kullanmış, seçilir seçilmez siyasetçilerin oyuncağı olmuş bir başkan.  Bu yetmemiş miting miting bir partinin ve sayın başbakanımızın peşinden koşmuş.  Benim 11 yaşındaki çocuğum bile Trabzonspor’a forvet lazım diyor deyip ahkam kesip forvet yerine defansif ortasaha transfer etmiş bir başkan. Bu yetmezmiş gibi bu başarısızlıkların üzerine iki cümle bile açıklama yapamamış bir başkan.  Taraftarının kendi insiyatifi ile yaptığı Istinye yürüyüşüne yöneticilerinin gitmemesi için emir vermiş bir başkan. Ve son olarak, yapılmasında doğru düzgün dahli olmamış 50 bin kişilik yürüyüşü sahiplenen ve prim yapmaya çalışan başkan.  Bu da yetmemiş, başından beri ayak dirediği UEFA ve FIFA başvuruları için başı sıkışınca bu işi gönüllü yapan değerli Trabzonspor insanlarına yıkarak aradan sıyrılan başkan.

İşte bu yüzden önce  başkanımız gitmeliydi hocam, siz değil.

Sevgiyle kalın.